31 Ekim 2009 Cumartesi

Fenerbahçe-Galatasaray Derbisi ve Düşündürdükleri

Bir Galatasaray taraftarı ama en önce bir futbol izleyicisi olarak 25 ekim 2009 günü Şükrü Saraçoğlu stadında oyananan derbi maçı izledikten ve gerek çevremde, gerekse çeşitli yayınlarda dile getirilen yorumları dinledikten sonra futboldan aldığım zevkin gün be gün azalmaya başladığını düşünmeye başladım. Yazacaklarımın özelde bu maçla bir ilgilisi olmadığını da belirterek bundan ötesini okuyacakları bilgilendireyim.
Maç esnasında yapılan verilen verilmeyen fauller, seyircinin oyunu baltalamaya yönelik tutumu, yöneticilerin açıklamaları dikkat belki sadece benim gibi futbolu öncelikle yenmek yenilmek için değil de zevk almak için izleyen bir avuç insan için bir defa daha gösterdi ki, futbolumuzdaki en büyük sorun belki bir çok konuda olduğu gibi toplumsal bazdaki hazım sorunumuzdur. Hazım derken ilk akla geldiği şekli ile hazımsızlık değil, aksine şaşırtıcı derecedeki olayları hazmedebilme sorunumuzdan bahsediyorum. Hakem kararları ile; hakeme, seyirciye, yöneticiye güvenerek futbol dışı bir oyun ortaya koyarak; fanatik, belkide tetikçi kalemlerle yanlı yazılar yazarak veya yöneticileri ile medyada görünüp tehdite varan açıklamalarda bulunup dolayısı ile federasyon üzerinden hakemleri etkilemeye çalışarak; karşı takım oyuncularını küfürle psikolojik, sahaya yabancı maddeler atarak, kalecilere lazer tutarak da fiziksel olarak oynayamaz hale getirerek maç kazanmayı hazmedebiliyoruz. Bunu yenilen bir takımın taraftarı olarak söylemiyorum. (Açık yüreklilikle o akşam galibiyeti hak eden bir futbol ortaya koyduğumuzu düşünmüyorum. Bunun sebepleri illa ki vardır ama onu teknik ekip düşünsün.) Bu inanılmaz hazım gücüne sahip olduğumuz için de futbolumuz ara bir yeşeren süreksiz bir kaç başarıdan daha fazlasını üretemiyor.
En başından zevk için izlediğimiz bu oyunu sadece skora bağlamış olmamız sebebiyle artık ne maçı kazanmadığımız sürece estetik bir golü, ne de golle sonuçlanmadığı için harika bir hücüm organizasyonunu fark edebiliyoruz. Kendi adıma futbol karşılaşmalarını atak esnasında kanat değiştirirken atılan tam isabet paslarda topun havada süzülüşünü, auta giden topta kalecinin havadaki görüntüsünü, 90 da bile patlasa serbes vuruş yapılan topun çizdiği kavisi, bir ikincisinde başarısız bile olsa ilkinde tutturulan çalımı görmek için izliyorum. belki bunun için futbol denilince aklıma daha az başarıya sahip dahi olsa Almanya'dan önce Hollanda geliyor. Ama özellikle bizim futbolumuz için bunların bir önemi yok sanırım. Bunlar da önemli değilse sadece kazanmanın hazzı varsa karşılaşma neden izlenir ki? Maç sonunda skoru illa ki bir şekilde öğrenir sözüm ona önemli pozisyon olan golleri ve faulleri izler, yöneticilerin açıklamalarını da ertesi gün medyadan takip eder işi bitiririm. Ve futbol seyircisiyim diye ortalarda gezinirim.
Allah'tan hala yurtdışından güzel bir kaç maç izleyebiliyoruz. Ve umut ediyorum ki bu hal dünya geneline yayılmaz. Yoksa eskiden büyük bir zevk ile izlediğimiz güreş musabakalarının şimdiki içler acısı durumunda olduğu gibi ,tuş ile biten bir maç, bir künde, bir salto ile karşılaştığımızda hissettiklerimizi, çölde su bulmuş gibi hissederiz. "Hey gidi günler. eskiden ne maçlar oynanırdı" deriz. En azından derim.

30 Ekim 2009 Cuma

Mitsubishi Lancer Evo X Test Sürüşü 25 Ekim 2009 (Atatürk Olimpiyat Parkı)


25 Ekim günü araba tutkunlarının hayallerini süsleyen Mitsubishi Evo X'in , nam-ı diğer "beyaz köpekbalığı"'nın, test sürüşüne katılma şansını yakaladım. TEMSA tarafından organize edilen test sürüşü başlıkta da belirtildiği üzere Atatürk Olimpiyat Parkında yapıldı. Benim de içinde bulunduğum bir avuç şanslı katılımcı sürücü koltuğundaki Ralli Pilotu Sehat Öztemir'in yanına oturarak aracın sınırlarını görme imkanı yakaladı.

Test aracı beyaz renkli 295 beygir gücünde MR TC-SST (6 ileri çift kavramalı yarı otomatik şanzımanlı) versiyonu idi. Test sürüşü esnasında 1 defa lastik (Bridgestone Potenza Adrenalin) değiştirildi.

Videonun Tamamı için: http://www.youtube.com/watch?v=xJ02w_FiLAo

İsim yazdırarak sıraya girildikten sonra sıra size geldiğinde hızlanma, ıslak ve kuru zeminde frenleme, ani şerit değiştirme, ıslak ve kuru drift atma, slalom gibi özellikleri kukalar dizilerek oluşturulmuş parkurda ASTC güvenlik donanımları aktif ve pasif durumda olmak üzere iki tur atarak inceledik. ASTC açık konumdayken araba bizim yoldan herhalgi bir biçimde çıkmamıza engel olup parkurları hakkıyla tamamlamamıza izin verirken, bu özellik kapatıldığında ise özellikle el frenli ve frensiz dirft atmaya izin vermesiyle tadına doyulmaz dakikalar yaşattı. Tabi burada test pilotumuzun maharetinin de etkili olduğunu söylemeden edemiyeceğim. Hele ki kendi Evo'larıyla (Tommy Makinen Edition , Evo VIII, Evo XI ve Evo X) organizasyona katılan araç sahipleri piste çıkıp parkurlarda maharetlerini sergile(yeme)dikten sonra araba ne kadar muhteşem de olsa sürücünün önemini de hakkıyla görmüş olduk.


Hava biraz kapalı biraz da rüzgarlı olmasa (olimpiyat stadının rüzgarını duymayan kalmadı zaten) ve de umduğumuz çıkıp Serhat bey bize kapanışta bir şov yapsa üzerine kaymak olacaktı. Kısmet değilmiş.

Bizzat çektiğim fotoları ve videoyu ekledim. Videonun kesit kesit olmasının nedeni makinemin (Olympus SP560-UZ) en yüksek çözünürlükte maksimum 40 saniyelik çekimler yapmasıydı. Sanırım bu sensörü koruma amaçlı bir sık rastlanılan bir durummuş. Neyse daha sonra çektiğim fotoları Camtasia Studio programı ile birleştirip izlediğiniz hale getirdim. İçerden kasten kayıt yapmadım 2-3 dakika sürecek bu zevki kamerayla 40 saniyede bir uğraşarak heba etmemeyi tecih ettim. İçerden buradan göründüğünden 4-5 kat daha keyifli olduğunu ama üzerine gelen G kuvvetinin veridiği keyfin de bundan 4-5 kat zevkli olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.

4 Ekim 2009 Pazar

Gelin Arabası Olmanın Dayanılmaz Hafifliği veya Ekstrem Planlar

Hayatımda 3. defa gelin arabasında bulundum. Birinde doğal olarak damat olarak gerçekten bulunmam gerektiğinden. Ama ilginçtir ki kendi arabama sahip olduğumda hep başkalarının düğünlerine iştirak ettim.
Kabus... Sadece düşüncesi bile tüylerimi diken diken etmeye uykularımı bölmeye yetecek bir organizasyon. Düğünün kendisi değil. Gelinle damata mobiliteyi sağlayacak aracın şöförü ve dahi sahibi olmak.
Düğün ve nikah salonları etrafını ve hatta ve hatta buralara gidiş güzergahlarını avlanma sahası belirlemiş sırtlanların, servet düşmanlarının hedefi olma gerginliği beni benden alıyor. Yol üzerinde denk gelince arabadan arabaya korna çalıp şaka ile karışık ama nazikçe zarf istemeyi, mahalledeki çocuklara bir şeyler vermeyi kast etmiyorum. Burada düğün arabası önünü meslek edinmiş mesleksiz insan müsvettelerinden bahsediyorum.
20 yaşın üzerinde nasıl bir insan evladı ve ne sebeple otoban üzerinde yol kesmeye çalışır ki? Kaç para alıcağını düşünerek, nasıl bir motivasyonla 100 km/saat hızla giden aracın önüne grup halinde çıkma cesateti gösterebilir?
Birinci deneyim,
Yer Aksaray Vatan Caddesi. 6-7 kişilik bir grup. Hem de öyle bir grup ki yolda görsen yolunu değiştirirsin. Işıklarda duran aracı önüne atladı. Arabadaki bayanlar o derece korktu ki hali hazırda bulunan zarfları vermek için pencere bile açamadık. 30'lu yaşlarda arabaya yaklaşmış böyle bir gruba cam pencere açmak cesaret ister zira. Ne öyküler dinledik bu yolla yapılan gasplar hakkında. Açılmayan camlara, alımayan zarflara verilen cevap ise haklılığımızı gösterir biçimde vandalca. Yumruklanan, tekmelenen araç, koparılmak amacıyla asılınan silecekler... Cevabım ise gazı kökleyip üzerimdekilerin üzerine sürmek oldu tabi.
İkinci deneyim,
Yer Kadıköy, Ziverbey E-5 bağlantısı. Otoyola çıkmanın verdiği güvenle 100 km hıza ulaşmışım bile. Geri döünş yolundayız ve o ana kadar her şey sıkıntısızca halledilmiş. Hatta önümüz normal insanlarca bile kesilmemiş. Ama yol kenarında bekleşen grubun bizi fark ederek E-5 bağlantı yolunda bir şeridi kapatacak biçimde önümüze atlamaları ile bozuluyor ruh halim. Şeride iyice yayılıp saçma sapan hareketlerle niyetlerini belli eden yine 20 yaş üzeri 7-8 kişilik bir güruh. Ama şükür ki yeterince hızlıyım ve aramızda daha da hızlanmam için yeterli mesafe var. Ve aynen durumdan faydalanıyorum gaza basıyorum, tam üzerlerine yaklaşırken şaşkınlıklarını görmek bir keyif. Ve son anda diğer şeride atlama ile sonuçlanan final. Durmak arabayı tekmeletmek zorunda kalmadık. Ama son sözü yine onlar söyledi arkamızdan arabaya sallanan bir taş... Arabada çıkardığı ses... Ter yönde giden bir araca fırlatıldığından olsa gerek gözle görülen bir ziyan yok. Ve düğün evine sağ salim varıyoruz. Keşkelerimizi kaşıklıyor günü kapatıyoruz... Ha o manevralar esnasında yağmurlu havaya rağmen arabamın sahip olduğu yol tutuşa, esp gibi güvenli donanımlarına rağmen yol kesenlerden birisine arabyı bodoslama çaksaydım ne olurdu? Düşünmedim değil. Olacağı şu ben basıp giderim. Ardıma bile bakmam su testisi su yolunda zira. Polis alsa ne olcak? Cevap basit yolda ne işleri var? Göremedik. Olay sonunda da kalabalık bir grup olduklarından korktuk, durmadık.
2 de 2 deyin, %100 deyin, sıkıntı çıkarmış düğün arabası sahipliği. Bunlar benim için yeter de artar bile. Allah'tan çevrede daha fazla benden ricacı olacak kimse yok. en azından uzunca bir süre.
Peki ya diğerleri? Bunun sağlam bir çözümü olmalı... Bunu ilk olaydan sonra düşündüm zaten. Ve gönüllere su serpecek çözümü buldum... Ama bunun için bir düğün organizsyonu değil başka bir organizasyon gerekli.
Gerekli malzeme: 1 adet araba, 1 adet minibüs, yeterli sayıda eli sopalı eleman.
Hazırlanışı: Araba gelin arabası şeklinde süslenir. eli sopalı arkadaşlar da minibüse bindirilir. Araba belirli bir mesafe bırakılarak konvoy yapılır ve densizlerin pusu kurduğu bölgeye gelinir. Araba durdurulur. Tabi minibüs de peşinden. Ne oldum demeden elemanlara temzi bir meydan dayağı atılır.
Afiyet olsun.
Ha. poliseye tedbirler mi? Polisin bu gibi olaylardan haberi olduğunu pek sanmıyorum. Olsa kesin tedbir alırlardı. Aynı emniyet şeridinden gidenlere, sonuna kadar müziği açıp yollarda gezinenleri, ara sokaklarda hız yapanları, ayarsız, yüksek ışıklı ya da sis farı ile seyahat edenlerin hakkından geldikleri gibi.

2 Ekim 2009 Cuma

2010 Mitsubishi Lancer

2010 model yılı olarak satışa sunulan Lancer modellerinde bazı donanım değişiklerine gidildi. ilk bakışta olanlar şöyle:
  • BlueTooth bağlantı kiti standart donanımdan çıkartıldı.
  • Ön sis farı standart hale geldi.
  • Far sensörü ve yağmur sensörü standart donanıma eklendi.
  • Düz vitesli modellerde motor ve egzost da düzenleme yapılarak yakıt tüketimi 0,4 lt/100 km düzeyinde düşürüldü. (Otomatik viteslilerde değişiklik yok.)
  • Klima kontrol düğmeleri parlak metak aksesuarlı hale geldi.
  • Müzik sisteminin anteninde daha küçük model kullanılmaya başlandı.

Şimdilik akla gelenler bunlar.

Mitsubishi Lancer 1.5 invite AT



Karaya daha önce bir başkası tarafından çıkarılmış olan bir köpekbalığını ikinci el olarak devraldım. Yavru köpekbalığı ile başlayan Mitsubishi maceram artık köpekbalığı lakabının asıl sahibi Lancer ile devam ediyor.



Araç hakkında genel bilgi:


  • 1499 cc 109 Hp 143 Nm enine yerleştirilmiş 4 silindirli, çok noktadan enjeksiyonlu, 16 valfli, Mivec motor,

  • 9 hava yastığı (Ön sürücü ve yolcu (2), yan sürücü ve yolcu (2), ön ve arka perde (4) ve sürücü diz (1) hava yastıkları),

  • ESP, ARS, ABS,

  • 4 tekerde disk fren,

  • 4 ileri invecs II tam otomatik şanzuman,

  • 6 Hoparlörlü, mp3 destekli, direksiyondan kontrollü radyo/CD çalar,

  • Direksiyondan kontrollü Bluetooth handsfree telefon kiti

  • Tümü elektrikli ve sıkışma önleyicili otomatik camlar,

  • Isıtmalı yan aynalar,

  • Arka sis farı

Sahip olduğum araçta bulunan ek donanımlar:
Ziebart cam filmi (önler bir ton açık),
  • Ziebart ses yalıtımı,

  • Ön sis farı,

  • Ön ve yan rüzgarlılar

  • Anatomik spoiler

  • Aux giriş


Araç hakkında genel izlenimlerim:

Öncelikle her ne kadar 1.5 motor yetersiz denilse de muadili bir çok araçtan güç ve tork olarak aşağı kalır bir yanı yok. Atmosferik motorlar düşünüldüğünde (yani vw grubunun tsi motorlarını saymazsak) 1.6 litre olan Civic (125 hp), Corolla (124 hp), 1.6 Focus (Düz:115 hp), Astra (115 hp) nin altında olmasına karşın 1.5 Impreza (107 hp), 1.6 Leon (Jetta) (102 hp), 1.6 Focus (Otomatik:100 hp) gibi araçların, - hem de daha düşük motor hacmine sahip olmasına karşın, üstünde olması bizi araca çok da haksızlık etmemek gerektiği, segmentinin özelliklerini taşıdığı sonucuna ulaştırıyor. Tabi bu aracın türkiyede satılan 1.8 lt bir versiyonunun da bulunduğunu hatırlatmakta yarar var. Yine de Evo X modeli ile aynı kasayı taşıyan bir araçtan insanların daha performanslı olmasını beklemesi de bence çok yanlış değil. İstenilen satış rakamlarına ulaşmadığından (ve vergi dezavantajları da hesaba katılırsa) aracın yurtdışında satılan 2.0 lt dizel (vw üretimi), 2.0 lt ve 2.4 lt benzinli versiyonlarının, gücü azaltılmış Evo diyebileceğimiz Ralli Art versiyonlarının ülkemize getirilmediğini de eklemek gerek.
Neyse ben deneyimlerimden bahsedecektim laf yine başka yere gitti. Aracım otomatik olduğundan dolayı çok atak değil. 0-100 km hızlanma değerleri yetersiz gibi olsa da (drag yarışı yapmadığımızı da düşünerek) ara hızlanmalarının yeterli olduğu, sollamalarda bir sıkıntı oluşturmadığı, her ne kadar fabrika verisi 175 km bile olsa 190 km hıza (180 den sonra nazlanarak) ulaştığı düşünülürse fena değil diyebilirim. Hele ki duyarlıbir kişi olarak hız sınırlarına riayet ediyorsanız (ben 190 km hızı gece yarısı paralı otobanda ve sadece bir defaya mahsus yaptım) bu hız bantı için araç başarılı.
Motor gürültüsü (Colt ile karşılaştırıldığında) yok gibi. Rüzgar sesi ise yüksek hızlarda fazla diyebilirim.
Motor düşük devirlerde de canlı. Dik yokuşlarda araç bayılmıyor.
Yol sesi iyi seviyede. Tabi benim aracımda ses yalıtımı olduğunu da hatırlatmak isterim.
Sürüş konforu mükemmel. Çukurları hissettirmiyor ve sessizce işini görüyor.
Yol tutuşu çok başarılı. Henüz ESP'lik bir durum yaşamadım en azından.
Ön görüş ve oturma pozisyonu güzel. Ama arka görüş sedan araç olduğundan kısıtlı.
Yakıt tüketimi otomatik araç için başarılı. Şehirler arası tüketimi çok daha iyi ama şehir içi tüketimi de başarılı. fabrika verilerini rahatlıkla tutturabiiyorsunuz. Hatta bir uzun yolda fabrika verisinden çok daha düşüğünü yakaladım.
Vites geçişleri sarsıntısız. Ama otomatik vites dik yokuşlarda kaydırıyor. Bu aslında şimdiye kadar işie yaradı diyebiirim. Önümdeki manuel araçların kaydırması sonucu başıma iş almadım en azından. Diğer rolantide yokuş tırmanacak kadar motorun güç üretmemesi bana yakıt ekonomisi olarak geri dönüyor. Zira rolantide yokuşu bile tırmanmak için debelenen bir aracı frenle durdurmak hem şanzıman hem de ekonomi bakımından çok da faydalı olmasa gerek. Yine de bir yokuşta kalkış desteği olması daha iyi olabilirdi.
Göstergeler başarılı ve konroller ergonomik. Ancak iç mekandaki işçilik çok iyi değil. Malzeme kalitesini ise zaman gösterecek.
Bluetooth telefon kiti kullanışlı. Ama Türkçe desteği olmadığından yabancı dili olmayanlar için sıkıntı da doğurabilir. Zira her şey sesli komutlarla hallediliyor. Böylelikle yoldan gözünüzü ayırmanıza elinize telefon almanıza gerek yok. Fakat hafızada olmayan numaraları arayacağınız zaman tek tek kodlamak gerektiğinden sorun olabilir.(O kadar sayıyı aklımızda tutmuyoruz ki artık. ) Sesli arama yapabilen bir cep telefonu ile bu sorun olmaktan çıkabilir.

Toparlarsak:

Artıları

  • Fiyatına göre uygun bir araç

  • Yüksek güvenlik seviyesi ve yol tutuş

  • Yüksek donanım

  • Ekonomik motor

  • Geniş iç hacim

  • Japon üretimi
Eksileri
  • İkinci el performansındaki dalgalanma

  • Dizel motorun Türkiye'de olmaması

  • Eski nesil otomatik vites (Twin-Clutch olsa güzel olurdu ama fiyat da uçardı herhalde)

  • Arka görüş

  • Az aksesuarın bulunması

  • İç mekanda orta düzey işçilik

6 Haziran 2009 Cumartesi

Flaşlı far kullanmak

Bir keresinde bir BMW araçta görmüştüm. Nedendir bilinmez yol isteyeceği bir durum bile yokken arkamdan flaş patlatarak geliyordu. Elimden bir şey gelmedi. Dilimden gelenleri ise burada yazmayı uygun bulmuyorum. Ama sonra bu densizliğin (en hafif tabiri ile) yaygın bir uygulama olduğunu şehir içi trafiğinde bir VW arazi aracın tarafından gözlerim kör edilince anladım. İçindeki eleman da 40 yaşın üstünde o arabaya bu tip bir uygulama yaptırmayacak görünüşlü bir hayvan evladı idi. Ama görünüş aldatıcı olabiliyor. "Sövmek ruhun yelpazesidir" derler ama artık bu trafikteki densizlere sövmek bile ruhumu serinletmiyor. Başıma türlü belalar açması muhtemel olmasına rağmen bir iki proje de geçmiyor değil aslında bu elemanlara anladıkları şekilde muamele etmek için. Bu elemanlardan kastım flaşlı far kullananların üstüne, uzunları yakıp arkanıza takılanlar, hiç gereği yokken sis farını yakıp gözünüze sokanlar ve farını kasıtlı olarak ayarsız bırakan veya ayarlı farını en yükseğe çekenler... diye uzayıp gidiyor. Ben kısaca trafik teröristi diyeyim. Acaba diyorum aracımda bulunan arka sis farını söyle gerçekten güçlü bir farla değiştirsem. konumu da yüksek zaten ben de onları aynı şekilde rahatsız eder miyim? Veya bu abartı olacak ama şöyle fotoğraf makinalarının üzerine takılan dolgu flaşlardan alıp arka cama monte etsem bir şekilde gözlerine patlatsam. Düşüncesi bile zevk verse de sanırım en iyisi rahatlamak için bu densizlerin önünde olabildiğince daha kısa süre seyahat etmek ve daha uzun süre sövmek olacak.

9 Mayıs 2009 Cumartesi

Toyota Yaris 1.3 Dual VVT-i



Uzun bir bekleme sonunda Toyota, Yaris'e bir makyaj uyguladı. Sahibi olduğum Mitsubishi Colt'lara uygulanan makyajın tersine bu makyaj motor ünitesine de yansıdı. Ve ben şimdilik sadece motora başlıktaki motorla gelen yeniliklerden bahsedeceğim. Daha önceki bloglarda bahsettiğim ve Türkiye'de satılmayan Colt ClearTech modellerinde kullanılan teknolojiyi Mercedes tarafından dağıtımı yapılan Smart Fortwo'dan sonra ilk defa Türkiye'ye getiren firma da böylelikle Toyota oldu. Daha geniş bir kitleye hitap ettiği düşünülürse Toyota'nın bu öncülüğünü kutlamak gerekir. Firma aynı zamanda yine düşük yakıt tüketimine odaklı Prius modelini de ülkemize getirmesiyle takdir kazanmıştı. Ama bu takdirin tıpkı Toyota gibi Temsa'nın (Mitsubishi'yi getiren firma) bir Sabancı firması olduğu düşünüldüğünde Sabancı Grubu'na mı gitmesi gerektiğine emin değilim.
Neyse gelelim yeni motora. Yeni motor 101 beygir gücünde 132 Nm torka sahip ve Toyota'nın Dual VVT-i teknolojisini uyguladığı ilk motor olma özelliğine sahip. Yani hem teknolojik hem de performans bakımından geliştirilmiş bir motor var karşımızda. Ama bu değerler Honda'nın Jazz modelinde kullandığı i-Vtec teknolojili motorla paralellik arz ettiğinden öncü bir konumda değil. Sadece zamana ayak uydurma olarak da düşünülebilir. Yeni Yaris'i muadillerinden ayıran nokta asıl 6 ileri manuel şanzımanla gelen Start-Stop özelliği. Bu özellekle aracın sıkışık trafikte durk kalklar esnasında boşa harcadığı yakıtı minimize etmek için geliştirilmiş bir teknoloji. Araç durdurken vites boşa alındığında aracın motorunu durduran bu teknoloji aracı vitese geçirmek için siz debriyaj pedalına bastığınızda motoru hızlı bir şekilde tekrar çalıştıyor. 6 ileri manuel şanzıman yapabileceğiniz özellikle yüksek hızlardaki ekonomiye bir de düşük hızlar için Start Stop özelliğinin eklenmiş olması çok olumlu.
4,4 lt Şehirler arası, 6,2 lt Şehir içi ve 5.1 lt Karışık tüketim değerlerine sahip araç bu değerlere hem manuel hem de Multimode yarı otomatik şanzımanla ulaşıyor. Bu da %15 güç(86 Hp'den 101 Hp'ye) , %9 (121 Nm'den 132 Nm'ye) tork artışının üzerine bir de %15 yakıt tüketiminde (dolayısı ile CO2) salınımında bir düşme demek.
Ötv indiminin halen sürdüğü şu günlerde genelde şehir içi yolculuk yapan genç ve tek çocuklu aileler için uygun bir seçenek olarak öne çıkıyor. Zira yenilenen rakibi Jazz'a göre hacim ve donanım eksiklileri olsa da fiyatı daha makul bir düzeyde.

9 Nisan 2009 Perşembe

2009 Mitsubishi Colt







Bir önceki sefer elimde halihazırda bulunan 2008 model colt aracı referans alarak Mitsubishi Colt incelemesinde bulunmuştum. Düşündüm de aracın geçirdiği makyajdan ve son durumundan da bahsetmekte yarar var. Ne de olsa artık sıfır km araç alacaklar sahibi de olduğum eski kasayı bulamayacaklar.
Öncelikle bu makyajın içeriğinden bahsetmek lazım. Makyaj sonrası aracın motor ve şanzımanında bir değişikliğe gidilmedi. Dolayısı ile yakıt tüketimi ve araç performansında bir değişiklik yok. Yapılan makyaj aracın içinde ve dışında yapılan görsel ve bazı donanım değişikleri şeklinde. Kısaca yapılan değişikleri ve benim görüşümü sıralarsak,

- Aracın ön tampon kısmı resimde görüldüğü üzere yeni Lancer'da da bulunan yırtıcı hava katan far grubu ve ızgaralarla güncellendi. Bu değişiklik bebek vücuduna adam suratı eklenmiş gibi oldu yorumunun yapılmasına neden oldu. Zira bu kadar köşeli gelen bir ön gruba yuvarlak hatlar pek uygun düşmemiş. En azından önden arkaya kadar devam eden çizgilerle desteklenmesi gerekirdi. Seat Leon'daki gibi.

- Aracın arka stop grubu 5 kapılı modellerde küçültülmüş. Aslında ne kadar sevmesek de eski grupta bulunan kocaman stop lambaları trafikte güvenliği arttırıyordu. Yeniler görsel olarak daha güzel.

- Colt logosunun kaligrafisi değiştirilerek köşeli bir hal almış. Çok öenmsiz bir ayrıntı ama fark ettiğim için yazıyorum.

- Cruise kontrol eklendi. En önemli değişiklik bence.
- Artık Cd çalar mp3 de çalabiliyor. Ayrıca bir line in bağlantısı ile mp3 çalarımızı bağlıyabiliyoruz. Fm transmitter kullanmaya gerek yok artık. Bir çok colt sahibi bu şekilde mp3 dinliyordu.
- Yol bilgisayarı göstergelerin arasına eklendi.
- Göstergelerin siperliği değiştirildi.
- Yakıt göstergesi dijital oldu. Ben analog olanından yanayım.
- Düz vitesli modellerde vites değiştirme uyarısı eklendi. böylece araç size vites değiştirmeniz gereken en uygun  zamanı bildiriyor.
- Arka koltuklardaki ileri geri kayma iptal edildi. Bu çok gereksiz bir değişiklik olmuş. Tamam arka koltuklar ses yapıyordu ama katlamadan yer açmak için iyi bir özellikti. Elimizde iki tip katlanma özelliği kaldı.
- Klima sistemi düğmeleri değiştirildi. Eskiler daha iyiydi. Şimdikiler fırın düğmesi gibi olmuş bence.
- Arka orta koltuğun emniyet kemer bağlantı yeri değiştirildi. artık yukardan sarkmıyor.
- motor devri arttıkça sesi arttıran müzik sistemi. Güzel düşünülmüş.
İlk aklıma gelenler bunlar. Bunun dışında yurdumuzda olmayan değişiklikler şunlar.
- Işığa duyarlı farlar.
- Yağmur sensörü.
- 1.1 litre ve 1.1 ile 1.3 litrelerin ClearTec teknolojili modelleri.
Ayrıca tüm dünyada:
- Dizel üretimi kalktı. Satışlar içerisindeki payının düşük olması sebebiyle bu kararın alındığı açıklandı.
- czt spor modelin yerini  Ralli Art versiyonları aldı. Ve artık 5 kapılı spor model de mevcut.
Sonuç olarak genelde işlevsel ve görsel bir makyaj olmuş. Bir kasa değişikliği değil nihayetinde. Ama Colt kullanıcıları olarak özellikle arka tekerlerde disk fren ve ESP özelliğinin olması gerektiğini düşünüyoruz. Zaten bir çok yabancı sitede bile eski kasanın aldığı değerlendirme puanları daha yüksekti. Şu an için cruise control ve mp3 çalabilme dışında günü zar zor yakalamış diyebiliriz. Ama bunun bir makyaj olduğunu da hatırda tutmakta yarar var. Yeni Lancer'ın ne kadar değiştiğini gördük. Euro NCAP'te 1,5 yıldız alan önceki kasanın yerine şimdi yeni kurallara göre bile 5 yıldız almış bir Lancer var karşımızda.


Mitsubishi Colt 1.3 Amt
















Jazzcı kardeşlerinki gibi günlük yapma iddiasında değilim. Ama yine de sahip olduğum araç hakkında ilglilenen insanlar için bir kaç şey söylemek isterim.

2008 model olan aracım 2009 yılında makyajlanmış da olsa kullanıcılar tarafından daha çok beğenilen bir görünüme sahip. Trafikte daha sık görebilsek (aslında bayii dışında bir yerde henüz rastlamadım) belki yeni makyajlı kasaya da alışabiliriz ya neyse.
Araçta 1332 cc'lik 4A91 kodlu çok noktadan enjeksiyonlu değişken zamanlı supap sistemli ünite görev yapmaktadır. Aracın motoru 6000 devirde 95 Hp güç ve 4000 devirde 125 Nm tork üretmektedir, ki bu 970 kg ağırlığındaki bir araç için oldukça iyi bir değer. Her ne kadar 5 ileri manuel vites seçeneği bulunsa da piyasada daha ziyade alman GETRAG firması yapımı 6 ileri yarı otomatik şanzıman (AMT=Automated Manual Transmission) seçenekli modeli daha çok tutulmuştur. İlk piyasaya çıktığında yarı otomatik şanzımanın silkeleme problemleri yazılımsal olarak giderilmiş ve türünün (tek kuru kavramalı) en iyilerinden birisi olmuştur. Araç bir dönem Mercedes firması ile yapılan ortaklı sebebiyle smart forfour modeli ile %60 civarında ortak parçaya sahiptir ve smart forfour ile aynı üretim bandından çıkmıştır (NedCar tesisleri, Hollanda). Hatta 1.5 lt DID olarak adlandırılan dizel modellerde Mercedes üretimi motorlar kullanılmıştır. Ve satıldığı dönemde muadillerine göre biraz daha pahalı satılmıştır. Ancak araç piyasayında yarı otomatik şanzımanı çok başarılı bir biçimde uygulamış nadir dizel araçlardandır. Ne yazık ki makyaj sonrası dizel araç üretiminden vazgeçilmiş onun yerine ClearTec adı verilen yeni bir sistemle manuel araçlarda AS&G (AutoStop and Go) teknolojisi ile araç durduğunda motoru durduran düşük yakıt tüketimi ve salınıma sahip modelle yoğunlaşmıştır.
Bir kullanıcı olarak aracın artı ve eksilerini ortaya dökmek lazım:
+ Motor, 1.3 lt atmosferik bir motorun gücü araç için oldukça uygun. 16 valfli motor yüksek devirlerde farklı bir supap zamanlamasına olanak tanıyan MIVEC teknolejisine sahip. Böylelikle yüksek devirlerde güç kaybı ve yakıt veriminin düşmesi önlenmiş. Üstüne triger kayışı yerine zincir kullanıldığından triger çok uzun zamanda bir sorun olacaktır.
+ Donanım. Fiyatına göre verilen donanım oldukça tatmin edicidir. 4 Hava yastığı, Abs, Ebd, Yarı otomatik klima, torpido gözü soğutucu, 15 cm ileri geri kayan koltuklar, 6 hoparlörlü cd'li müzik seti, yol bilgisayarı, alaşım jant, ısıtmalı yan aynalar...
+ Yakıt Tüketimi, 47 litrelik deposu ile ben şimdiye kadar 600 km ortalamanın altına hiç düşmedim (aracı ilk aldığım ay hariç). Eğer uygun bir seyir hızında gidiyorsanız (en uygunu 6. vites 80 km hız ve 2000 d/d dır ve araç bunu kendisi yapar) 5 lt'nin altında şehirler arası değerlere ulaşmak hayal değildir. Kısaca fabrika verisi değerler tutarlıdır.
+ Şanzıman, yarı otomatik şanzuman DSG tarzı çift kavramalı modeller gibi olmasa da oldukça iyi ve hızlı tepkilere sahiptir ve hem performans hem de 6 ileri olmasıyla ekonomi sağlar. Potnsiyometreli gaz pedalı ile gaza yüklenmenize göre vites geçişlerinin yapıldığı devirler yukarı çekilir veya ani köklemelerde 3 vites aşağısına kadar otomatik olarak düşer. Kendi asıma 6. vites 80 km ile giderken ani köklemem ile araç 3 vitese kadar düştü ve devir kırmızı bölgeye varıncaya kadar (ki 6500 devirdedir) vitesi yükseltmedi.

+Sorunsuzluk, Japon arabalarının dillere destan sorunsuzluğu bu araçta da görülmektedir. Periyodik bakım (15.000 km'de ya da yılda bir) harici servisin yolunu unutursunuz. Artı 100 km ve 3 sene TEMSA garantisi ve 12 yıl paslanmazlık garantisi vardır.
+ İç hacim, ileri geri kayan (15 cm) arka koltuklar sayesinde 2 metrelik birisi bile otursa yeterli diz mesafesi kalabilmektedir. Araç yüksek olduğundan dolayı baş mesafesi gibi bir sorun yoktur.
+ Güvenlik, araç EuroNCAP testlerinden 4 yıldız almakla birlikte testlere sokulan aracın 2 hava yastıklı model olduğu unutulmamalıdır. Rakibi Toyota Yaris'in bu testlerde 7 hava yastıklı modeli ile 5 yıldız aldığı düşünüldüğünde Mitsubishi'nin neden 6 hava yastıklı ve esp'li aracı testelere göndermediğini anlamak güç. Benim kişisel kanaatim bahsettiğim (artık bir zaman ülkemize de gelmiş olan) donanım seçeneği ile 5 yıldızı rahatça alabileceği yönündedir.
+ Çok görülmeyen bir araca binmenin keyfi. Kendi adıma herkesin altında olmayan geçerken kafaların çevrilip bakıldığı bir araca binmek ayrı bir zevk.
Gelelim eksilere,
- Motor gürültüsü, yalıtım yeterli olmadığı için binen kişiler aracı dizel zannetmektedirler. Bunu sebebi sadece yalıtım değil aracın iç hacmi için motor bölümünün kabine yakın tutulması ve triger zinciri kullanılmış olmasıdır. Kendi adıma yalıtım keçeleri taktırarak (servislerde bulunuyor) bu sesi düşürdüm. Diğer yandan yüksek devirlerde araç kullananlar motor sesini duymaktan hoşlanmaktadır. Zira MIVEC motor supap zamanlamasını değiştirdiğinde duyulan ses çok hoştur.
- Bagaj hacmi maalesef düşük. Çok geniş bir iç hacmin bu tip bir dezavantajı da olması bence doğal. Ailecek bir bavullu yolculuk için imkansız olsa da koltukların iki ya da tekli yatabiliyor, katlanıp ön koltuğa yaslanabiliyor, tamamen çıkabiliyor veya en azından 15 cm ileri gidebiliyor olması sayaesinde 2-3 kişi için yeterli sayılır. Ikea'dan aldığım 220 cm lik kütüphane (demonte halde tabi) arabaya bir şekilde sığdığına göre (eşim araçta idi) çok da fena sayılmaz. Ayrıca sınıfında öyle aman aman bagaj hacmini zaten sadece Honda Jazz sağlıyor.
- Donanım seçenekleri, yurtdışında çok fazla donanım seçeneği (Japonya'da 4x4, Avustralya'da cvt şanzuman, Avrupada 1.1 lt motor, ESP, 6 Hava yastığı gibi) ülkemizde maalesef TEMSA'nın binek modellere önem vermemesi sebebi ile fazla bir donanım seçeneği mevcut değildir.
- TEMSA fiyat politikaları yüzünden aracı fiyatı çok inişli çıkışlı olduğundan tüketici aracı 5 liraya aldıktan sonra 3 liraya satıldığını öğrenebilmektedir.
- İkinci eli ise yine TEMSA politikaları yüzünden iyi değildir. Hem fiyatların dalgalı seyir izlemesi hem de tanıtım eksikliğinden aracın tanınmaması ve de az satılması sebebiyle tüketici biraz mesafeli yaklaşmaktadır. Kimisi aracın çok dandik olduğunu (Çin malı zanneden bile var) kimisi ise çok pahalı olduğunu zannettiğinden yaklaşmamktadır.
- Görece olarak servis ağının geniş olmaması. Büyük şehirler hariç doğru kabul edilebilir.
Görüldüğü gibi eksi olarak tabir edebileceğim şeylerin neredeyse hiç birisi aracın kendisi ile ilgili sorunlar değil. Belki de yoğurdum kara demiyorumdur.
Kısaca zamanını yakaladığınızda uygun fiyata farklı ve güvenilir bir araca binek isterseniz tavsiye ederim.,

7 Nisan 2009 Salı

Açık Öğretim Fakültesi Sınavlarına Giren Polisler

Akademik personel olmam hasebiyle ve de tabi ek gelir getirdiği için kendi arzum dahilinde, gözetmen, yedek gözetmen veya salon başkanı olarak defalarca Açık Öğretim Fakültesi'nin sınavlarında çalıştım. Sınavların içeriği hakkında bir yorum yapmayacağım. Uzmanlığını yaptığım branş AÖF dahilinde bulunmadığından bu konuda bir şeyler karalamak ukalalık olur. Soruların zorluğu kolaylığı veya öğrencilerin düzeyini ölçme becerisini eleştirecek bir konumda değilim. Üniversite kampüslerinde görev aldığım için genelde sınava giren öğrenciler emniyet ve ordu mensupları oluyor. Gerek polis gerekse astsubaylar sınava öğrenci olarak olarak katılıyor. Memuriyette yükselmek ve maaşlarının yükselmesi açısından bir gereklilik bu. Fakat özellikle emniyet mensuplarının sınavlara girişleri ve sınav esnasındaki tavırları hayret verici. Defalarca şahit olduğum ve kendilerinden de dinlediğim kadarıyla bu sınavların bir formalite olduğu ve yaşının başını almış insanlara iki kuruş için kolaylık gösterilmesi gerektiğine inanıyorlar. Ve bu doğrultuda da kopya çekmelerine izin verilmesi, gerekirse kopya çekemedikleri yabancı dil ve matematik gibi derslerde bizlerin onlara cevapları vermemiz hususunda ısrarcı davranıyorlar. Bizlerden bu konuda yardım alamadıklarında ise işi hakaret ve tehdit boyutlarına taşıyorlar. Üstüne senelerce kimlik sorma hakkını elinde bulundurmuş insanlar olarak görevlilere sınava giriş esnasında kimlik gösterme zahmetinde bulunmuyorlar. Israr edilirse de sert tavırlar sergiliyorlar. Tamam ben de o yaştaki insanların işlerine hiç bir katkısı olmayacağı halde sadece maaş artışı için alakasız konularda teste tabi tutulmamaları gerektiği inancını taşıyorum. Ama bu görevimi yapmama engel değil. Bu konuda bizleri anlaması gereken insanlar olmaları gerekirken takındıkları bu tavrı anlayabilmiş değilim. Onlar da doğruluğuna inanmadıkları bir çok yasayı sokaklarda uygulamıyorlar mı? Yasaların doğruluğu veya yanlışlığı ayrı bir konu ama doğru bulmadığımız yasaları kendi elimizle eğip bükmek yanlış bir davranış. Bu şekilde kendi elimizle adalet dağıtmış olmaz mıyız? Hal böyleyken bırakın tehditi adam dövmeye, takip edip görevli kişilerin araçlarına ceza yazmaya kadar işi götürenler var. Astsubaylar için ise söyleyeceklerin çok daha olumlu. Sanırım ordunun yüksek disiplini sebebiyle sivillerle bir sürtüşmeye girip şikayet konusu olmamaları hakkında uyarılmışlar. Umarım bu konuda da uygun düzenlemeler yapılarak bir an önce akademik personel ile emniyet mensuplarının karşı karşıya gelmesinin önüne geçilir...

2 Nisan 2009 Perşembe

Vidanjörü Cümle içinde kullanmak

Eski bir Cem Yılmaz espisidi idi başlıkta bahsi geçen. Ama bu gün cümle içinde sık sık kullandım. Apartmanın logarı (bak şimdi de Komutan Logar geldi aklıma) tıkandığından dolayı unutulmaz bir tecrübenin eşiğinden döndük. hiç kullanmadığımız ikinci tuvaletimizden blog blog sesleri eşiliğinde hava kabarcıları çıkınca (bu konuda da bir bir başlığım var ama başka bir konuda) hafiften kıllandım ve tuvaletin zeminindeki giderden bir miktar akıntı olduğunu fark ettim. İyi ki de fark etmişim zamanında müdahale ile durumu sıyırdık ve komşuların önceki gün yedikleri ile tanışmaktan da kurtulduk. İlginç şekilde apartmanın logarının üzeri toprakla kapatılıp bahçe düzenlemesi içinde kaybedilince sabah 2 saat kadar olası bölgelerde kazı çalışmaları yapıldı ve sonunda bulundu. Ve ondan sonra vidanjörü cümle içinde kullandık. Gelen yetkililer ise sağolsunlar vidanjörü sadece cümle içinde değil bizim logarın içinde de kullanarak sorunu hallettiler. Bu mudur? Evet.

ÖTV indirimi ve düşündürdükleri

Bir otomobil meraklısı olarak hükümetin verdiği ötv indirimi kararını karışık duygularla karşıladım. İnsanların daha kolay araç sahibi olmaları hem de devletin vatandaşlarından aldığı payın bir kısmından vazgeçerek bunun sağlanması fikri hoşuma gitti. Öte yandan arabası olan ve ekonomik bilinmezlikler içerisinde her an arabasını nakte dönüştürme riski taşıyan bir kişi olarak da ikinci el fiyatlarının da bu indirime paralel bir seyir izlemesi beni korkuttu. Neyse şimdilik bu tip korkulara kapılmak için bir neden yok ortada.... En azından umarım.
Fakat bu ötv indiriminin kendi adıma başka bir hayırlı tarafı oldu. O da otomotiv sektöründeki firmaların nasıl aç gözlü olabileceklerini görmek. Bir otomobil forumu yazarı da olarak ötv sonrası alım yapmaya niyetlenmiş kişilerin karşılaştıkları tok satıcı tavrını bırakın sanki indirimi kendileri yapmışlar havalarını görmek beni şaşırttı. Daha düne kadar araç satmak için bin takla atan firmalar şimdi işinize gelirse havalarına girdiler. Üstüne üstlük ötv indirimini düne kadar sattıkları fiyatlara zam yaptıktan sonra uygulamalarına ve gelen müşterilerden öncesine göre daha fazla kar edeceklerine rağmen. Hiçbirisi liste fiyatından satılmayan arabalar liste fiyatından indirime girdi ve bu sefer liste fiyatlarından satılmaya başlandı. Mesela liste fiyatı 35.000 TL olan bir araç düne kadar 31.000 e kampanyalı alınırken ötv sonrası 4.000 lira indirime girdikten sonra da 31.000 e satılmaya başlandı. Sonuç siz aracı liste fiyatı üzerinden indirimli alıyorsunuz. Ama aslında bayi aracı aynı fiyata satıyor. Çünkü artık kampanya indirimi yok. En azından elindeki araçları bitirene kadar konuyu tam kavrayamamış alıcılara bunu indirim diye yutturabileceğini biliyor. Aynen öyle de oldu. Stoklar tükendi.
Şimdi ise tam ben artık işler yavaşlamıştır firmalar adam gibi indirimi yansıtır derken döviz kuru farkı bahanesini çıkardılar. Sanırım bu sefer de zam yapıp onun üzerinden kampanya bahanesiyle yine aynı fiyata satacaklar ve bizlere lütufta bulunuyorlarmış gibi yapacaklar. Bakalım gerçek fiyatlara ne zaman dönülecek. Hayırlısı artık.

Blog blog diye sesler geliyor

Blog blog diye bir ses duydum ama önceleri önemsemedim. Bir şey suyun altında nefes veriyor gibiydi. Sonradan anladım ki sinir küpüm dolmuş, benliğimin gırtlağını aşmış. İyice kendimi yitirmeden boşaltmak lazımdı. Eh işte blog açtık biz de boşaltalım da bolg blog sesini duymayalım bir daha.