12 Aralık 2012 Çarşamba

2012 Mazda 3 1.6 Touring Dizel İncelemem


Çok uzun süre kullanmasam da hakkında fikir sahibi olabildiğim bir araç olan Mazda 3 dizel Touring araçla ilgili izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Araç 2012 model, makyajlı kasa idi. Aracın makyaj adına görsel anlamda yapılan çok fazla da bir değişikliği yoktu. En önemli değişiklik motor gücü ve torkunda olan değişiklik. Daha önceleri 109 beygir güç üreten ünite makyajlı kasalarda 115 beygir ve 1750-2500 d/d arası 270Nm tork üretiyor.

Motor:
Yukarıda değerlerini verdiğim 1.6 litrelik ünite PSA çıkışlı. Citroen, Peugeot, Volvo ve Ford araçlarda da kullanılan değişken turbo geometrili,  intercooler’lı bir ünite. Ancak motor gücü markaya göre farklılıklar göstermekte.  Bu ünitenin gücü tekerleklere 6 ileri vites ile iletilmekte. Birinci vites çok büyük dişli oranına sahip olduğundan hemen ikinci vitesi isteyen araç ilk iki viteste olan bu oranlar yüzünden bence potansiyelinin daha altında hızlanma değerlerine sahip oluyor. Diğer yanda oldukça dik yokuşları bile 2. viteste rölanti ile (yani gaza dokunmaksızın) tırmanmanız mümkün.

Ekonomi:
Araç dizel olduğu için mi yoksa PSA çıkışlı bir motora sahip olduğu için mi bilinmez fabrika tüketim değerlerini tutturamıyor. Evet değerler ulaşılmaz değil. Ama nedense benzinli araçlarımda ulaştığım fabrika verisi karışık kullanım değerleri aynı güzergah ve kullanım tarzında hep şehir içi fabrika verileri ile örtüşüyor. Bu daha önceki dizel araçlarımda da başıma gelen bir durum. Ayrıca yol bilgisayarı yine diğer dizel araçlarım gibi hatalı ölçüm yapıyor. Her defasında kendim başında bekleyip taşana kadar doldurtmama rağmen tüketim değerleri hatalı. Tek farkla araç yol bilgisayarının size söylediğinden daha az yakıyor. Garip ama böyle. Mesela Astra 1.3 dizel aracım her seferinde 0.3 hatalı (az söylüyor) ölçerken Mazda bunun tersini yapıyor. Bu da istasyonda yüzünü güldüren bir ayrıntı.

Değerlere gelirsek normal kullanımımda 5 litre civarı bir tüketime sahip oldum. Bunda tabi daha önce de dediğim 6 ileri vites olmasının katkısı büyük. Tork yeterli olduğu için aracı 90 km hızla 6. viteste sürmeniz ve bu esnada isterseniz hızlanmanız olası. Bu da 1500 devir civarına geliyor ki aslında maksimum tork devrinin altında oluyorsunuz.

Yol Tutuş:
Araç ford C1 platformunda üretiliyor. Yani Ford Focus araçlarla platform ortaklığı var. Tabi Mazda sahipleri platform Fordun değil ortak diyorlar. O konuyu biraz araştırmak lazım. Ford markasını her ne kadar tutmasam da Focus araçların yol tutuşlarının iyi olduğu bir gerçek. Mazda 3’de de arka süspansiyon grubu bağımsız yapıda. Bu da yol tutuşa olumlu etki yapıyor. Ancak 16’’ jant yerine 17’’ kullanılsaymış çok daha iyi olacağına eminim. Yol tutuş için Lancer ile karşılaştırma yapmak gerekirse ikisinin de artısının olduğu yerler var diyebilirim. Lancer arkadan salma eğilimini daha fazla gösterse de esp devreye girmeden de yolunu bulabiliyordu. Mazda 3 ise belki de esp’nin programından kaynaklı daha hızlı esp devreye sokma eğiliminde. Tabi bu aracın o aşamadan sonra izini kaybedeceğini göstermez.

Bir de önden çekişli ve yüksek torka sahip bir araç olduğu için dizel motor ne kadar ağır olursa olsun patinaja düşme eğilimi mevcut. Özellikle gaza yüklenerek yapılan sollamalarda aracın davranışı biraz insana garip hissettirebiliyor ki bence bazı firmaların ön tekerlekler için de kaydırmalı diferansiyel kullanılmaya başlanmasını mantıklı görüyorum. Tabi benim böyle hissetmeme 4 çeker ve güçlü bir araçtan iki çeker ama yüksek torklu bir araca geçmiş olmam da neden oluyor olabilir.

Araçla birlikte gelen Toyo lastikleri de ben kendi adıma başarılı buldum. Oldukça yağmurlu havada ani frenleme yaparak birkaç defa test ettiğim lastikler doğal olarak abs’yi devreye soktular ama daha önce Lancer araçlarımda yaşadığım abs devreye girse bile zıplayarak kayma gibi bir durum olmadı.

Konfor:
Motor dizel olduğu göz önüne alınırsa oldukça sessiz bir motor denilebilir. En azından segmenti ve Japon olduğu düşünülürse. Amortisörlerin sesleri içeri fazla girmiyor. Araç üzerindeki lastiklerin sesi orta düzey denilebilir. Ne iyi ne kötü. Yüksek hızlarda rüzgar sesini içeri alan araçta yine Lancer aracımdaki kadar ses olmuyordu.

Aracın ön göğüs kısmında üst taraflarda (ki bu Passat araçta bile böyle) yumuşak dokulu plastik kullanılmış. Bu da göğüsten gelen sesleri kesmiş. Arnavut kaldırımda bile giderken öyle aman aman bir tıkırtı yapmıyor. Daha tok sesler çıkarıyor.

Koltukların döşemeleri de destekleri de yeterli. Ne çok sert ne çok yumuşak.  Sürücü tarafında ayarlı bel desteğinin olması da bence güzel. Vites topuzunun konumu bana biraz değişik geldi sadece. Biraz alışma istiyor. Kol dayama ileri geri hareket etmediği için kol dayamadan çok eşya gözü olma özelliğine sahip ama şu da var ki Lancer’ınki kadar da geride değil. Dirseğinizi dayarken tüm vitesleri değiştirebilmeniz mümkün.

Aynaların ufak olması Lancer ve Subaru araçlardan sonra biraz alışmamı zorlaştırsa da görüşle ilgili bir sıkıntı yok denilebilir. Bizimki biraz rahata alışmak. Ayrıca bu araçların bir üst donanımından itibaren RVM adı verilen kör nokta algılama sistemlerinin olduğunu da belirtmek lazım. Her iki aynadan da kör noktanıza bir araç geldiğinde bir ikaz ışığı yakan ve eğer o yöne sinyal verdiyseniz sizi uyaran bir sistem bu.

Direksiyondan kontrollü ses sistemi oldukça kullanışlı. Sadece mp3 cd’si çalarken klasörler arasında gezinmek biraz garip. Tam nerede olduğunuzu anlayamıyorsunuz. 6 Hoparlörlü müzik sistemi de çok kötü değil. Ama bu konularda benim uzman olduğum da söylenemez. Müzik sisteminin kol dayama içerisinde ayrıca aux girişi de bulunmakta. Bir de hoşluk olsun diye konulmuş ses arttırma vs gibi durumlarda müzik sistemi üzerindeki tuşların ışığı yanıp sönmekte. Aynı durum klima düğmeleri için de geçerli.

Aracın anteninin de arka cama entegre olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.

Bir ayrıntı kol dayama içindeki aux girişinden ve 12V çakmaklık girişinden dışarı çıkacak kablolar düşünülerek kol dayama kapandığı zaman iki yanda bir kalem çapında boşluklar yapılmış ki kablolar ezilmesin ya da kapağın kapanmasına mani olmasın. Bu şu ana kadar kullandığım araçlarda düşünülmemiş bir ayrıntıydı.

Sadece sürücü tarafı tek dokunuş ve de sıkışma önleme özelliğine sahip camların düğmelerinin konumu biraz alışma istiyor.

Aracın yol bilgisayarı, odometre ve müzik sistemleri ekranları ayrı ayrı. Odometre alışılmış yerinde kadranın ortasındayken, diğer iki ekran farklı tonlara ve büyüklüklere sahip olmalarına rağmen orta konsolun üzerinde yan yana duruyorlar. Bu iki ekranın yan yana görüntüsü benim açıkçası çok hoşuma gitmedi. Yol bilgisayarı ışığı gece ve gündüz modları için ayrı olabildiği gibi gündüz far yakanlar da düşünülerek ışık ayar çubuğunu çevirmek yerine üzerine basarak gündüz ayarında kullanmak mümkün. Bu özellik Lancer aracımda yoktu mesela. Ve gündüz ışık yaktıysanız ekranı görmede sorun yaşayabiliyordunuz.

Yol bilgisayarından anlık, ortalama yakıt tüketimlerine vekalan km verilene ulaşmanız mümkün. Ancak anlık ile ortalama Lancer araçtaki gibi kombine olsa daha iyi olurdu. Araç bakım aralığı, teker rotasyonu, radyo listesi ya da şarkı listesi gibi bilgilerde direksiyon üzerine konulmuş tuş ile yine bu ekranda görüntülenebiliyor. Havalandırma ve müzik sistemi bilgileri ayrınca kendi ekranlarında görüntülenmekte. Ayrıca bilgi ekranından araca hız uyarısı da ekleyebiliyorsunuz. Böylece belirtilen hız ulaştığınız da sizi ses ve ışıklı bir sinyal ile uyarıyor.

Torpido gözü yeterli büyüklüğe ve de ışıklandırmaya sahip.

Çift bölgeli otomatik klimayı aman aman deneme şansım olmadı. Ancak kullanışlı bir yapısı vardı.

Kendiliğinden kararan dikiz aynası kullanışlı ancak yan aynalar da (en azında sürücü tarafı) da beraberinde kararsa fena olmazdı. Tabi bu segment için söylediğim biraz fazla bir beklenti sanırım. Kararan dikiz aynasını üzerindeki düğmeden iptal etmeniz mümkün. Ayna ile ilgili tek sevmediğim şey aynaya ulaşan elektrik kablosunun kabak gibi ortada bulunuyor olması.

Araçta bagaj yerli. Bagaj zeminini kaplayan malzeme de sedan Lancer araçlardaki kadar uyduruk.

Mercekli farklar xenon olmamasına rağmen fena değil. Mercekli oluşları sebebiyle ışığı güzel odaklıyorlar.

Araçla ilgili bir hoşuma giden ayrıntı da sonradan Cruise Control takılabilmesi. Aslında biraz uyanıkça bir durum zira aslında bu sistem araca yüklü sadece düğmeleri yok. Uygun bir ücretle orijinal olarak direksiyonun altına eklenen biraz kocaman denilecek düğmelerle bu işi çözüyorlar. Ama asıl hoşuma giden araç yokuş aşağı giderken ve CC açıkken aracın cut-off yapabilmesi. Daha önceki araçlarımda yokuş aşağı CC açıkken hızınız CC’de ayarlanandan fazla bile olsa az bir tüketim değeri görüntüleniyorken bu araçta böyle bir durum yok.

Aracın donanımı daha önce de dediğim gibi Touring. Dizel versiyonlar için orta donanım olan bu donanımın üzerine Impressive donanımı mevcut. Impressive donanımı ile RVM (kör nokta algılama) sistemi, ısıtmalı ön koltukları, ısıtmalı ön cam (ön cam komple gizli rezistansa sahip) yıkamalı ve otomatik yükseklik ayarlı xenon farlar ilk aklan gelen farklar. Jant vs gibi dış göünümde ve müzik sisteminde bir faklılık yok. Benzinli Impressive donanımlarda sunroof mevcut iken yine benzinlilerde Impressive donanımın da üzerinde bulunan Mirai versiyonu mevcut. Anahtarsız giriş ve çalıştırma, deri döşeme gibi artıları mevcut bu donanımın.

Servis ve hizmetler:
Markanın ülkemizde yaşadığı sorunlardan dolayı servis sayısı kısıtlı. Bunun yanında aracın 10.000 km veya 6 ayda bir bakıma giriyor olması da kullanıcı için can sıkıcı bir durum. Tamam dizel kullanan birisi 6 ayda 10 bin km yapabilir ama herkese uyan bir durum değil bu. Parça ve bakım fiyatları ise normal.
 
Son söz:
Araç dış dizayn olarak kendine has olsa da Japon araçlarını seven birisi olarak rx-8, mx-5 gibi araçlara imza atmış bir firmadan Ford ortaklığı platform ve PSA çıkışlı motora sahip bir araca binmek beni çok özel hissettirmedi. Azıcık toplama gibi olduğu için de aracım tam bir karakter sergilediği söylenemez. İç mekan kullanışlı ve geniş olsa da ferah değil, yol bilgisayarı ve diğer ekranlar iğreti duruyor, mavi tonlu iç ışıklandırma da kalite hissini törpülüyor.  Açıkçası dizaynı için hasta olmuyorsanız ya da sadece biraz farklı olayım demiyorsanız muadili olan az yakan iyi kaçan başka alternatifleri mevcut olan bir araba.

12 Nisan 2012 Perşembe

2011 Passat 1.4 TSI Bluemotion DGS İncelemem


Merhabalar arkadaşlar. Bu defa da 10. Aracım olan 2011 VW Passat 1.4 TSI BMT DSG aracım için yazmaya çalışacağım inlememle karşınızdayım.

Fazla laf kalabalığı yapmadan hemen ana başlıklar altında yorumlara geçeyim.













1)      Motor:

1.4 litrelik Turbo beslemeli ünite 5000 d/d’da 122 beygir güç üretirken  1500-4000 d/d arasında 200 Nm tork ürettiğinden olsa gerek motor aracı taşırken zorlanmıyor. Turbo sayesinde geniş bir aralıkta yüksek tork ürettiği için de aracı anırtmanıza gerek kalmıyor. Gidişinden en memnun olduğum araç olan 2.0 motorlu Subaru Impreza aracımda bile maksimum torkun 196 Nm olduğunu hesaba katarsanız ne demek istediğimi anlarsınız.



Kısaca motor hakkında olumsuz bir eleştiri getirmiyorum. İşini hakkıyla yapan tepkileri net çalışması pürüzsüz bir motor.



Ekleme yapmak gerekirse 1.4 TSI motorların bir de 160 beygirlik serisi var. O seride hem turbo hem de süper şarj var. O sebeple de twin-charge olarak geçiyorlar. Benim araçta sadece turbo var.



Servise uğradığımda 4000 lira gibi bir fiyata benim aracıma VW garantili olarak yazılım yüklemesi yapılabileceğini ve aracımdan 160 beygir alabileceğimi belirttiler. Hem tüketimim de de düşermiş. İlgilenmedim o ayrı.

2)      Şanzıman:

7 ileri DSG şanzımanın, çift kavramalı yarı otomatik sistemine sahip olduğunu biliyorsunuz. Şunu söylemeliyim ki vites değişim hızı gerçekten çok yüksek. Motoru dinlemeseniz ya da devir saatine bakmasanız kesinlikle fark etmeniz mümkün değil. Kökleme durumlarında bile bu böyle. Vitesi dilerseniz vites topuzu ya da direksiyon arkasındaki kulakçıklardan manuel olarak değiştirebiliyorsunuz. Ya da isterseniz gaz tepkilerinin daha net olduğu ve de görece düşük vites yüksek devirde sürüş sağlayarak size esneklik sağlayacak olan S moduna çekerek spor sürüşe de geçebilirsiniz.



Vites değişim zamanı ilgili konuları performans-ekonomi başlığında irdeleyeceğim.



Yokuşlarda vs. kararsız kalmasa da şanzımanla ilgili şunları söyleyebilirim. Durur halden ani kalkışlarda veya dönüşlü kalkışlarda (mesela bir aracın geçmesini beklediniz ya da bir ışığı sonra sağa ya da sola dalacaksınız) bazen de öndeki aracı hafif dur-kalk modunda takip ederken titreme silkeleme yapabiliyor.



7 ileri şanzıman gerçekten sessiz ve derinden çalışsa da manuele sürmeye çalışsanız alışmaya ihtiyaç duyarsınız zira kökleme durumlarında 3 vites birden düşürmek gerekiyor (kendisi de böyle yapıyor) hafiften uzun iş.



Ayrıca vites değiştirme kulakçıkları insan kulağından bile küçük. Yani nerede bizim 1.8 Lancer’lardaki kulakçıklar.



Bir ekleme: DSG şanzıman için bir yazılım güncellemesi çıktı. Aracın durma halleri dışında neredeyse hiç 1. Vitese düşmemesini sağlamışlar. Bu silkelemen de bu şekilde kurtulmuşlar. Daha yaptıramadım. Uzun bir işlemmiş 2 saat kadar cihaza bağlı kalınıp güncelleme yapılıyormuş.



Bir ekleme daha: cam açık Arnavut kaldırımda sürerken şanzımandan metalik sesler geliyor diye laflar var. Videoları da mevcut. Ben de denedim evet var. Araç vites değiştiriyor sonuçta. Bizim Colt araçlarda durur vaziyetteyken duyduğumuz hafif metalik çıkırtı çakurtu sesleri bunlar.



Son eklememe bir ekleme yapayım dikkatsizce geçtiğim bir çukurdan sonra motor arıza ışığını yaktım durup kalktığımda sönmüştü bunun şanzıman yüzünden olabileceğini söyledi servis ama bir arıza kaydı da bulunamadı. Onu da anlamadım.



3)      Performans- Ekonomi:

Performans için şunu söyleyebilirim.  Genel itibariyle tatmin edici makul, makul sınırlar içerisinde başarılı.



Açarsak. Aracın 0-100 hızlanması Impreza kadar torka sahip olmasına karşın yanından bile geçmez, üstüne ilk kalkışta 1.6 Lancer bu arkadaşı rahat rahat yer. (Burada önden devirli kalkma opsiyonu olmadığını hatırlatmak isterim araç sonuçta otomatik, hoş düzünü Jetta’da denemiş yine kalkışını Lancer’dan kötü bulmuştum) Ama bir miktar hızlandıktan sonra da hızlanması Lancer’dan iyi. Hele ara hızlanmaları oldukça başarılı. Evet, belki bir Impreza kadar var. Ama nereye kadar? İşte burada makul sınırlar devreye giriyor.  150’ye kadar filan kopup giden araç sonrasında eskisi kadar isteki olmuyor. Yani 50-150 km hızları arası iyi kopuyor araç ki bence bu makul sınırdır.





 Çeşitli HIz-Devir durumları

6000 devirde kırmızı bölgeye giren devir saati kökleme ( yani ayağınızın altındaki pedaldan hissedebileceğiniz bir düğmeyi kaktırdığınızda) zaten vitesi S moduna almanızla aynı şekilde davranmaya başlıyor (S’de daha önceden aracı bu duruma hazırlamış oluyorsunuz sadece) 6000 devire doğru vites değiştiriyor.



Sakin kullanımda ise maksimum torku vermeye başladığı 1500 devir civarında arabayı sürebiliyorsunuz. 7. Viteste bu 1500 devirde 80 km/saat, 2000 devirde 100km/saat, 2200 devirde 120 km/saat, 3000 devirde ise 150 km/saat hıza ulaşıyorsunuz. Bu durumda zaten hızlanma durumunda 150’den sonra işlerin bozulmaya başlamasını açıklıyor. Sonuçta hızlanırken 7. Viteste değil daha düşük viteste hızlanıyoruz ve 4000 devirlere geldiğimizde 150’yi bulmuş oluyoruz. Ondan sonra da zaten tork düşüyor. Eski performansla hızlanma yapamıyor.



Normal zamanda işe git-gel yaptığım güzergâhta şu ana kadar 1.6 Lancer aracımla elde ettiğim değer 4.9 lt/100 km iken (ancak Ali Kerimoğlu’nun ve de benim beklentim Lancer’ın tam ekonomisine 20 bin bakımından sonra ulaşacağı yönünde) bu araçla 4.8 lt/100 km şeklinde elde ettim. Araçta kış lastiği bulunduğunu (Lancer ’da da vardı) hatırlatmak isterim.





 Rekor Tüketimim



Genel ortalamam yaklaşık 3000 km sonunda 6.9 lt/100 km seviyesinde. Bu Lancer aracımda 9000 km sonunda 6.4 lt/100 km şeklinde idi. Ama bunun zamanla düşeceğine inanıyoruz.



Tabi bu sakin sürüşler için geçerli değerler. Bir kökleme anında Lancer aracımızın 20 lt/100 km olan anlık tüketiminde göremeyeceğimiz (ki ben kökleme anlarında 20’yi aştığını görmedim) 40-50 lt/100 km anlık değerler görülebiliyor. Ama bunlar tabi ki anlık. Siz motordan devir istiyorsunuz o da o küçücük hacimde turbosunun maharetiyle o devri üretmek için gerekli enerjiyi çıkarak yakıtı yakabiliyor. Yani bu bir eleştiri değil. Övgü de değil elbet.



Buradan da anlaşılacağı gibi araç turbosu ve de 7 ileri DSG şanzımanı sayesinde basmazsanız elinden geldiğince ekonomik olmaya sanki 1.4 atmosferikmiş gibi davranmaya ama basarsanız da turbo olduğunu size hem yakıt hem de performans olarak hatırlatmaya odaklanmış durumda.



Biraz da BMT yani Blue Motion Technology olayından dem vuralım. Sistem motor sıcaklığı belirli bir seviyeye geldikten sonra (ki uzun sürmüyor) devreye girmeye başlıyor. Dilerseniz sistemin devreye girmesini engelleyebiliyorsunuz. Araç tam durma halini aldığında sistem devreye giriyor ve motor duruyor, ekranda bize bir bildiğim çıkıyor klima açıksa azıcık kendini kısıyor. Geri vitese takıldığında girmiyor ama. Art arda devreye girmesinde süre sınırlaması yok. Zart zurt devreye girebiliyor. Yeter ki bir öncekinden sonra 10 km hızı geçmiş olun. Ayağınızı frenden çektiğinizde motor tekrar çalışmaya başlıyor. Bu esnada müzik çalıyorsa sesinde bir değişiklik olmuyor ama farlar açıkça ışığın gidip geldiğini görebiliyorsunuz. Ve beklediğimden çok daha sarsıntılı olarak marş alıyor. ASX’de ki start-stop daha sarsıntısız. Ama ekonomiye katkısı göz ardı edilemez. Ha bir ayrıntı daha aracı P’ye aldığınızda da motor kendiliğinden duruyor. Ve ayağınızı frenden çekseniz bile çalışmıyor. Böyle olunca parka alınca ayağınızı frenden çekmeyin parkta iken tekrar D’ye alın çalışmaya başlıyor. Ola ki P’deyken frenden ayağınızı çektiniz gidiyor herhalde diyerek motoru çalıştırmıyor. Tekrar anahtar sistemi ile çalıştırmak gerekiyor.



4)      Sürüş Dinamikleri ve Yol Tutuş:

Araç belki D sınıfı olması sebebiyle daha geniş olduğundandır bilemem ama aracın yol tutuşu oldukça başarılı. Virajlarda savrulma eğilimi yok. Arkadan bırakma vs. de yok. Oysaki 2.0 dizelini kullanan bir arkadaş iyi olmadığını söylemişti. Belki de dizel motorun ağırlığı sebebiyle bir dengesizlik oluşuyordur bilemem. Viraj performansı Lancer’dan iyi mi? Belki biraz. Maalesef durum bu. Ancak viraj meselesinde lastiklerin de önemli olduğunu ve de şu an araç üzerinde kışlık Goodyear Ultragrip lastikler olduğunu da unutmamak lazım.



Patinaja düşme? Evet, zorlarsanız patinaja düşüyor. Tıpkı Colt araçlar gibi. Sonuçta baskı balatalı sistem ve güzel bir tork var. 2. ,3. Viteste bile patinaja düşebiliyor araç. Ama öyle zamanlı zamansız virajda kalkışta filan değil gazı köklediğinizde.



Araç büyük olduğu için öyle makasa girme hissi uyandırmıyor insanda ama otoyol sürüşünde çeşitli atraksiyonlarda hiçbir sıkıntı çıkarmıyor. (gerçekten bu sınıf bir araçla yolda aksiyon yaparken insan kendini garip hissediyor, sonuçta makam arabası gibi bir şey).



Direksiyon hisli, dönüş yarıçapı güzel, A sütunu kalınca ama belki Colt, Lancer derken alıştık diye görüş sıkıntısı yok. Aynalar yeterli görüşü sağlıyor. Ama Lancer’ın aynası kıvamında geniş bir görüş vermiyor.



Fren dozlaması güzel. Frenleme mesafesi de iyi. Yine belki de lastiklerin maharetidir ama ABS’de öyle hemen devreye girmiyor





5)      Konfor-Müzik sistemi- İşçilik kalitesi:

8 hoparlörlü, direksiyondan kumandalı, 6’lı cd değiştiricili mp3 çalarlı, aux ve sd kart girişli bir müzik sistemine sahip bir müzik sistemi var. Double Din Ana ünite üzerinde 7” boyutunda dokunmatik bir ekrandan mevcut. Bazı ileri geri alma durdurma, klasörler içerisinde gezinme gibi işlemleri bu ekrana dokunarak yaparken, aynı zamanda klima kontrollerinde yapılan değişikler, ön ve arka park sensörlerinin görsel desteği gibi özellikleri de bu ekrandan görüntüleyebiliyoruz.

Ses sistemi özel bir kolon bulunmadığı için olsa gerek basları güm güm vurmasa da bence başarılı. Ali Kerimoğlu kardeşimden yorum alamadığım uzman görüşünü belirtemiyorum.

[img]http://img839.imageshack.us/img839/3901/20120320074538.jpg[/img]





Müzik sisteminin iyi kabul edilmesinde bence en büyük etken aracın yalıtımı. Normal sürüş esnasında müzikten başka ses duymamanız için sesin çok açık olmasına gerek yok. Yanınızdaki ile sohbet ederken de sadece müziği duyabilirsiniz. Tabi bu düşük hızlarda geçerli. 120 km/saat hızdan yüksek hızlarda araçta rüzgâr sesi duyulmaya başlıyor.



Madem bu kısımdan girdik aracın sessizliğinde devam edelim. Motoru bağırtsanız bile aman aman bir motor sesi gelmiyor. Amortisör sesi de yok. Dediğim gibi düşük hızlarda rüzgâr sesi de yok. Ama bunlar pozitif olanlar. Havalandırmalardan ses gelmesi için çok güçlü hava çıkışına gerek yok. Havalandırma çıkışını biraz ızgara üzerindeki ayar yerinden kısarsanız ses yapmaya başlıyor. Ayrıca aracın ön konsol ortasındaki analog saatin bulunduğu kısımdaki metalik görüntülü panelden tıkırtı sesi geliyor. Ve forumlarda incelediğim kadarıyla bu ses standart. Servise sorduğumda da “abi plastik parça sonuçta”  kabilinden bir açıklama yapıldı. Benzer bir tıkırtı yerini bulamadığım arka taraftan bir yerden de geliyor. Çok da önemli değil. Ama Japon’a laf etmelerinden sonra daha az tıkırtı beklerdim.



O kadar tıkırtı dedik o zaman plastik kalitesini de söyleyelim. Genel plastik kalitesi iyi. Ön konsolun sadece üst kısmı yumuşak plastik. O bahsettiğim tıkırtı yapan şeritten aşağısı sert plastik. Ama tuşların vs. her birisinin plastik kalitesi elle hissedilir şekilde daha kaliteli. Ama bu size verdiği his. Bir de bunun uzun dönemde soyulması ve benzeri sorunları oluşabilir mi bilemem. Bu tarz sorunları arkadaşımın VW Bora aracında görmüşlüğüm mevcut.



Ayrıca koltuk kafalıklarının desteklerinin ayarlanabilir olması hoş bir ayrıntı.



Kısacası görünen bir işçilik problemi yok. Genel plastik kalitesi, koltuk destekleri ve koltuk döşeme kalitesi güzel.



Gelelim diğer konfor odaklı donanımlara:

-          Koltuklar: ileri geriyi hala elle yapıyoruz ama yükseklik, eğim ve de bel desteği elektrikli, yolcu koltuğunda da bel desteği ve yükseklik ayarı var ama elektrikli değil.

-          Görsel park asistanı: ön ve arka park sensörlerinden aldığınız veriyi müzik sistemi ekranında gösteriyor. Araç büyük olunca oldukça işe yarıyor. Vites kolu çevresinde bir düğmeden iptal edebilirsiniz. Aracı geri vitese aldığınızda devreye giriyor ama eğer geri manevra yapmadan park edecekseniz de düğmeye basarak manuel devreye alabilirsiniz. Tabi sadece 1. Viteste iseniz. Ayrıca bu sistem çalışırken müzik sisteminin sesi otomatik kısılıyor.

-          Far-yağmur sensörü: bildiğiniz şeyler.

-          Dönüş farları: sis farına iliştirilmiş köşeleri dönerken yanıp o tarafı aydınlatan bir sistem. Çok karanlık ve de bilmediğiniz yerlerde iş yaparken iyi.

-          Gündüz farları: otomatik far sistemi kapalıyken devrede. İsterseniz kapatabiliyorsunuz.

-          Çift bölgeli klima: kliması genel anlamada başarılı. Motor küçük diye olsa gerek ısıtma performansı harika değil. Soğuturken çekişe etkisi fazla değil. Klimanın çift bölgeli olması aman aman bir işime yaramıyor. Ön kol dayamanın arkasından arka sıraya da hava üfleyen ızgara olması güzel.

-          12V çıkışlar: Küllüğün yanında, Arka sıra hava ızgaralarının altında ve bagajda mevcut. Yeter yani.

-          Elektronik Park freni: Aracı P’ye aldığınızda zaten devreye giriyor. Estetik olması yanında unutma ve az çekme gibi bir şeyi dert etmiyorsunuz.

-          Auto Hold: fonksiyonu: Yine vites kolu yanında bir düğmeden iptal edilebilen sistem Hill holder gibi ama değil. Fren mahareti ile tam durma sağlandığında devreye giriyor. Park freni gibi kendiliğinden frenleri sıkmaya başlıyor. Siz ayağınızı frenden çekseniz bile gaza basılıp araba ileri atılana kadar frenlemeye devam ediyor. Hatta biraz zorlanması gerekiyor devreden çıkması için. Yani gaza ay yüklenirseniz garç edip nazlanarak devreden çıkıyor. Ve bunu düz yolda dahi yapıyor.

-          Yol bilgisayarı: yağ sıcaklığı, gidilen yol, seyahat süresi, ortalama tüketim, anlık tüketim, bakıma ne kadar var, kalan yakıtla gidilebilecek menzil, hızınız (kadrandaki ile aynı değil gibi) ,şu an çalan parça bilgisini verebiliyor. Düğmesi direksiyonun sağında ve 5 düğmeli sistem içinde menülerde gezinmek de mümkün. Araç duruyorken çeşitli setuplar yapılabiliyor. Tüketim bilgisi tutarlı ancak 2 ayrı hafızaya sahip yol bilgisayarında (birisi son kullanımda olan diğeri ise uzun vadeli) değerler sıfırlanabiliyor ancak 99 saatten sonra uzun vadeli olanın da kendini otomatik sıfırlaması olmamış.

-          Cruise Control: Kadrandan devrede olup olmadığını ve hangi hıza ayarlı olduğunu görebiliyorsunuz. Son ayarladığınız değere tekrar gidebileceğiniz gibi 1’er 1’er ya da 10’ar 10’ar arttırıp azaltabiliyorsunuz. Sistem kollu çalışıyor alışma istiyor düğmelilerden sonra (Ford Fiesta, Mitsubishi Lancer 1.8 ve Subaru Impreza ’da hep direksiyon üzerinde butonlu idi.).

-          Yan ayna altında ışıklandırma: Arabadan indiğiniz zaman kapının altına denk gelen yeri aydınlatan ayna altına monteli bir ışıklandırma. İşe yarıyor diyebilirim.

-          Marş sistemi: Aynı Renault Card sistemi gibi ama daha dar ama daha kalın bir anahtarımız var. Üzerinden kapıları-camları açıp kapatabiliyor, bagajı sadece açabiliyorsunuz (bu arada bagaj açılında kendiliğinden ardına kadar açılıyor) içeride pil bitme durumuna karşı kapı açmak için gizli anahtar da var. Bu anahtarımsı aleti direksiyonun yanındaki yuvasına yerleştirip frene basılı halde üstüne bastırınca araç marş alıyor. P’ye almadan komple çıkaramıyorsunuz ancak üzerine basında giderken bile motoru durdurabiliyor (evet denedim) Renault Megané’larda çıkarıp cebinize bile koyabiliyordunuz aleti (vale fonksiyonu). Arabayı kilitlerseniz içeriden çıkmam mümkün değil bu arada.

-          Tek dokunuşlu sıkışma önleyicili camlar: Evet tek dokunuşlu ama sıkışma önleyicili kısmı biraz tartışmalı. Hassas bir tuşu var ve de yanlışlıkla sıkışma önleyicisiz şekilde de tam güç kapanabiliyor aman diyeyim.



Başa ne söylenebilir. Haliyle baş, diz, arka diz, arka baş mesafeleri fazlasıyla yeterli, bagaj zaten hangar misal. Aracın sağında solunda hep krom kaplama şeritler var ve pahalı gösteriyor. Sürerken genelde size fazla kimse bulaşmıyor. Selektör yapan anca A6 Q7 sahipleri filan oluyor. Diğerleri sağınızdan geçip gidiyorlar. Kimse bulaşmıyor diye mi bilinmez sizin de canınız hiç öyle atraksiyon yapmak istemiyor. Patron arabası işte. Binim bir yerden bir yere sesiz, rahat ve güvenli biçimde ilerleyeceksin. Kendi adıma bu araba için belki bir 10 senem var. Sıfır Km halleri için konuşursak Lancer ile aralarında 30 bin liralık bir fark yok. Fark var evet ama 30 bin lira etmez. O da VW adına ödenmiş oluyor herhalde.



İlerleyen dönemde ekstra bir şeyler gerekirse yazımı güncelleştiririm.