Merhabalar arkadaşlar. Bu defa da 10. Aracım olan 2011 VW
Passat 1.4 TSI BMT DSG aracım için yazmaya çalışacağım inlememle karşınızdayım.
Fazla laf kalabalığı yapmadan hemen ana başlıklar altında
yorumlara geçeyim.
1)
Motor:
1.4 litrelik Turbo beslemeli ünite 5000
d/d’da 122 beygir güç üretirken
1500-4000 d/d arasında 200 Nm tork ürettiğinden olsa gerek motor aracı
taşırken zorlanmıyor. Turbo sayesinde geniş bir aralıkta yüksek tork ürettiği
için de aracı anırtmanıza gerek kalmıyor. Gidişinden en memnun olduğum araç
olan 2.0 motorlu Subaru Impreza aracımda bile maksimum torkun 196 Nm olduğunu
hesaba katarsanız ne demek istediğimi anlarsınız.
Kısaca motor hakkında olumsuz bir eleştiri
getirmiyorum. İşini hakkıyla yapan tepkileri net çalışması pürüzsüz bir motor.
Ekleme yapmak gerekirse 1.4 TSI motorların
bir de 160 beygirlik serisi var. O seride hem turbo hem de süper şarj var. O
sebeple de twin-charge olarak geçiyorlar. Benim araçta sadece turbo var.
Servise uğradığımda 4000 lira gibi bir
fiyata benim aracıma VW garantili olarak yazılım yüklemesi yapılabileceğini ve aracımdan
160 beygir alabileceğimi belirttiler. Hem tüketimim de de düşermiş.
İlgilenmedim o ayrı.
2)
Şanzıman:
7 ileri DSG şanzımanın, çift kavramalı yarı
otomatik sistemine sahip olduğunu biliyorsunuz. Şunu söylemeliyim ki vites
değişim hızı gerçekten çok yüksek. Motoru dinlemeseniz ya da devir saatine
bakmasanız kesinlikle fark etmeniz mümkün değil. Kökleme durumlarında bile bu
böyle. Vitesi dilerseniz vites topuzu ya da direksiyon arkasındaki
kulakçıklardan manuel olarak değiştirebiliyorsunuz. Ya da isterseniz gaz
tepkilerinin daha net olduğu ve de görece düşük vites yüksek devirde sürüş sağlayarak
size esneklik sağlayacak olan S moduna çekerek spor sürüşe de geçebilirsiniz.
Vites değişim zamanı ilgili konuları
performans-ekonomi başlığında irdeleyeceğim.
Yokuşlarda vs. kararsız kalmasa da
şanzımanla ilgili şunları söyleyebilirim. Durur halden ani kalkışlarda veya
dönüşlü kalkışlarda (mesela bir aracın geçmesini beklediniz ya da bir ışığı
sonra sağa ya da sola dalacaksınız) bazen de öndeki aracı hafif dur-kalk
modunda takip ederken titreme silkeleme yapabiliyor.
7 ileri şanzıman gerçekten sessiz ve
derinden çalışsa da manuele sürmeye çalışsanız alışmaya ihtiyaç duyarsınız zira
kökleme durumlarında 3 vites birden düşürmek gerekiyor (kendisi de böyle
yapıyor) hafiften uzun iş.
Ayrıca vites değiştirme kulakçıkları insan
kulağından bile küçük. Yani nerede bizim 1.8 Lancer’lardaki kulakçıklar.
Bir ekleme: DSG şanzıman için bir yazılım
güncellemesi çıktı. Aracın durma halleri dışında neredeyse hiç 1. Vitese
düşmemesini sağlamışlar. Bu silkelemen de bu şekilde kurtulmuşlar. Daha
yaptıramadım. Uzun bir işlemmiş 2 saat kadar cihaza bağlı kalınıp güncelleme
yapılıyormuş.
Bir ekleme daha: cam açık Arnavut
kaldırımda sürerken şanzımandan metalik sesler geliyor diye laflar var.
Videoları da mevcut. Ben de denedim evet var. Araç vites değiştiriyor sonuçta.
Bizim Colt araçlarda durur vaziyetteyken duyduğumuz hafif metalik çıkırtı
çakurtu sesleri bunlar.
Son eklememe bir ekleme yapayım dikkatsizce
geçtiğim bir çukurdan sonra motor arıza ışığını yaktım durup kalktığımda
sönmüştü bunun şanzıman yüzünden olabileceğini söyledi servis ama bir arıza
kaydı da bulunamadı. Onu da anlamadım.
3)
Performans- Ekonomi:
Performans için şunu söyleyebilirim. Genel itibariyle tatmin edici makul, makul
sınırlar içerisinde başarılı.
Açarsak. Aracın 0-100 hızlanması Impreza
kadar torka sahip olmasına karşın yanından bile geçmez, üstüne ilk kalkışta 1.6
Lancer bu arkadaşı rahat rahat yer. (Burada önden devirli kalkma opsiyonu
olmadığını hatırlatmak isterim araç sonuçta otomatik, hoş düzünü Jetta’da
denemiş yine kalkışını Lancer’dan kötü bulmuştum) Ama bir miktar hızlandıktan
sonra da hızlanması Lancer’dan iyi. Hele ara hızlanmaları oldukça başarılı. Evet,
belki bir Impreza kadar var. Ama nereye kadar? İşte burada makul sınırlar
devreye giriyor. 150’ye kadar filan
kopup giden araç sonrasında eskisi kadar isteki olmuyor. Yani 50-150 km hızları
arası iyi kopuyor araç ki bence bu makul sınırdır.
6000 devirde kırmızı bölgeye giren devir
saati kökleme ( yani ayağınızın altındaki pedaldan hissedebileceğiniz bir
düğmeyi kaktırdığınızda) zaten vitesi S moduna almanızla aynı şekilde
davranmaya başlıyor (S’de daha önceden aracı bu duruma hazırlamış oluyorsunuz
sadece) 6000 devire doğru vites değiştiriyor.
Sakin kullanımda ise maksimum torku vermeye
başladığı 1500 devir civarında arabayı sürebiliyorsunuz. 7. Viteste bu 1500
devirde 80 km/saat, 2000 devirde 100km/saat, 2200 devirde 120 km/saat, 3000
devirde ise 150 km/saat hıza ulaşıyorsunuz. Bu durumda zaten hızlanma durumunda
150’den sonra işlerin bozulmaya başlamasını açıklıyor. Sonuçta hızlanırken 7.
Viteste değil daha düşük viteste hızlanıyoruz ve 4000 devirlere geldiğimizde
150’yi bulmuş oluyoruz. Ondan sonra da zaten tork düşüyor. Eski performansla
hızlanma yapamıyor.
Normal zamanda işe git-gel yaptığım
güzergâhta şu ana kadar 1.6 Lancer aracımla elde ettiğim değer 4.9 lt/100 km
iken (ancak Ali Kerimoğlu’nun ve de benim beklentim Lancer’ın tam ekonomisine
20 bin bakımından sonra ulaşacağı yönünde) bu araçla 4.8 lt/100 km şeklinde
elde ettim. Araçta kış lastiği bulunduğunu (Lancer ’da da vardı) hatırlatmak
isterim.
Genel ortalamam yaklaşık 3000 km sonunda 6.9
lt/100 km seviyesinde. Bu Lancer aracımda 9000 km sonunda 6.4 lt/100 km
şeklinde idi. Ama bunun zamanla düşeceğine inanıyoruz.
Tabi bu sakin sürüşler için geçerli
değerler. Bir kökleme anında Lancer aracımızın 20 lt/100 km olan anlık
tüketiminde göremeyeceğimiz (ki ben kökleme anlarında 20’yi aştığını görmedim)
40-50 lt/100 km anlık değerler görülebiliyor. Ama bunlar tabi ki anlık. Siz
motordan devir istiyorsunuz o da o küçücük hacimde turbosunun maharetiyle o
devri üretmek için gerekli enerjiyi çıkarak yakıtı yakabiliyor. Yani bu bir
eleştiri değil. Övgü de değil elbet.
Buradan da anlaşılacağı gibi araç turbosu
ve de 7 ileri DSG şanzımanı sayesinde basmazsanız elinden geldiğince ekonomik
olmaya sanki 1.4 atmosferikmiş gibi davranmaya ama basarsanız da turbo olduğunu
size hem yakıt hem de performans olarak hatırlatmaya odaklanmış durumda.
Biraz da BMT yani Blue Motion Technology
olayından dem vuralım. Sistem motor sıcaklığı belirli bir seviyeye geldikten
sonra (ki uzun sürmüyor) devreye girmeye başlıyor. Dilerseniz sistemin devreye
girmesini engelleyebiliyorsunuz. Araç tam durma halini aldığında sistem devreye
giriyor ve motor duruyor, ekranda bize bir bildiğim çıkıyor klima açıksa azıcık
kendini kısıyor. Geri vitese takıldığında girmiyor ama. Art arda devreye
girmesinde süre sınırlaması yok. Zart zurt devreye girebiliyor. Yeter ki bir
öncekinden sonra 10 km hızı geçmiş olun. Ayağınızı frenden çektiğinizde motor
tekrar çalışmaya başlıyor. Bu esnada müzik çalıyorsa sesinde bir değişiklik
olmuyor ama farlar açıkça ışığın gidip geldiğini görebiliyorsunuz. Ve
beklediğimden çok daha sarsıntılı olarak marş alıyor. ASX’de ki start-stop daha
sarsıntısız. Ama ekonomiye katkısı göz ardı edilemez. Ha bir ayrıntı daha aracı
P’ye aldığınızda da motor kendiliğinden duruyor. Ve ayağınızı frenden çekseniz
bile çalışmıyor. Böyle olunca parka alınca ayağınızı frenden çekmeyin parkta
iken tekrar D’ye alın çalışmaya başlıyor. Ola ki P’deyken frenden ayağınızı
çektiniz gidiyor herhalde diyerek motoru çalıştırmıyor. Tekrar anahtar sistemi
ile çalıştırmak gerekiyor.
4)
Sürüş Dinamikleri ve Yol Tutuş:
Araç belki D sınıfı olması sebebiyle daha
geniş olduğundandır bilemem ama aracın yol tutuşu oldukça başarılı. Virajlarda
savrulma eğilimi yok. Arkadan bırakma vs. de yok. Oysaki 2.0 dizelini kullanan
bir arkadaş iyi olmadığını söylemişti. Belki de dizel motorun ağırlığı
sebebiyle bir dengesizlik oluşuyordur bilemem. Viraj performansı Lancer’dan iyi
mi? Belki biraz. Maalesef durum bu. Ancak viraj meselesinde lastiklerin de
önemli olduğunu ve de şu an araç üzerinde kışlık Goodyear Ultragrip lastikler
olduğunu da unutmamak lazım.
Patinaja düşme? Evet, zorlarsanız patinaja
düşüyor. Tıpkı Colt araçlar gibi. Sonuçta baskı balatalı sistem ve güzel bir
tork var. 2. ,3. Viteste bile patinaja düşebiliyor araç. Ama öyle zamanlı
zamansız virajda kalkışta filan değil gazı köklediğinizde.
Araç büyük olduğu için öyle makasa girme
hissi uyandırmıyor insanda ama otoyol sürüşünde çeşitli atraksiyonlarda hiçbir
sıkıntı çıkarmıyor. (gerçekten bu sınıf bir araçla yolda aksiyon yaparken insan
kendini garip hissediyor, sonuçta makam arabası gibi bir şey).
Direksiyon hisli, dönüş yarıçapı güzel, A
sütunu kalınca ama belki Colt, Lancer derken alıştık diye görüş sıkıntısı yok.
Aynalar yeterli görüşü sağlıyor. Ama Lancer’ın aynası kıvamında geniş bir görüş
vermiyor.
Fren dozlaması güzel. Frenleme mesafesi de
iyi. Yine belki de lastiklerin maharetidir ama ABS’de öyle hemen devreye
girmiyor
5)
Konfor-Müzik sistemi- İşçilik kalitesi:
8 hoparlörlü, direksiyondan kumandalı, 6’lı
cd değiştiricili mp3 çalarlı, aux ve sd kart girişli bir müzik sistemine sahip
bir müzik sistemi var. Double Din Ana ünite üzerinde 7” boyutunda dokunmatik
bir ekrandan mevcut. Bazı ileri geri alma durdurma, klasörler içerisinde
gezinme gibi işlemleri bu ekrana dokunarak yaparken, aynı zamanda klima
kontrollerinde yapılan değişikler, ön ve arka park sensörlerinin görsel desteği
gibi özellikleri de bu ekrandan görüntüleyebiliyoruz.
Ses sistemi özel bir kolon bulunmadığı için
olsa gerek basları güm güm vurmasa da bence başarılı. Ali Kerimoğlu kardeşimden
yorum alamadığım uzman görüşünü belirtemiyorum.
[img]http://img839.imageshack.us/img839/3901/20120320074538.jpg[/img]
Müzik sisteminin iyi kabul edilmesinde
bence en büyük etken aracın yalıtımı. Normal sürüş esnasında müzikten başka ses
duymamanız için sesin çok açık olmasına gerek yok. Yanınızdaki ile sohbet
ederken de sadece müziği duyabilirsiniz. Tabi bu düşük hızlarda geçerli. 120
km/saat hızdan yüksek hızlarda araçta rüzgâr sesi duyulmaya başlıyor.
Madem bu kısımdan girdik aracın
sessizliğinde devam edelim. Motoru bağırtsanız bile aman aman bir motor sesi
gelmiyor. Amortisör sesi de yok. Dediğim gibi düşük hızlarda rüzgâr sesi de
yok. Ama bunlar pozitif olanlar. Havalandırmalardan ses gelmesi için çok güçlü
hava çıkışına gerek yok. Havalandırma çıkışını biraz ızgara üzerindeki ayar
yerinden kısarsanız ses yapmaya başlıyor. Ayrıca aracın ön konsol ortasındaki
analog saatin bulunduğu kısımdaki metalik görüntülü panelden tıkırtı sesi
geliyor. Ve forumlarda incelediğim kadarıyla bu ses standart. Servise
sorduğumda da “abi plastik parça sonuçta”
kabilinden bir açıklama yapıldı. Benzer bir tıkırtı yerini bulamadığım
arka taraftan bir yerden de geliyor. Çok da önemli değil. Ama Japon’a laf
etmelerinden sonra daha az tıkırtı beklerdim.
O kadar tıkırtı dedik o zaman plastik
kalitesini de söyleyelim. Genel plastik kalitesi iyi. Ön konsolun sadece üst
kısmı yumuşak plastik. O bahsettiğim tıkırtı yapan şeritten aşağısı sert
plastik. Ama tuşların vs. her birisinin plastik kalitesi elle hissedilir
şekilde daha kaliteli. Ama bu size verdiği his. Bir de bunun uzun dönemde
soyulması ve benzeri sorunları oluşabilir mi bilemem. Bu tarz sorunları
arkadaşımın VW Bora aracında görmüşlüğüm mevcut.
Ayrıca koltuk kafalıklarının desteklerinin
ayarlanabilir olması hoş bir ayrıntı.
Kısacası görünen bir işçilik problemi yok.
Genel plastik kalitesi, koltuk destekleri ve koltuk döşeme kalitesi güzel.
Gelelim diğer konfor odaklı donanımlara:
-
Koltuklar: ileri geriyi hala elle yapıyoruz ama
yükseklik, eğim ve de bel desteği elektrikli, yolcu koltuğunda da bel desteği
ve yükseklik ayarı var ama elektrikli değil.
-
Görsel park asistanı: ön ve arka park
sensörlerinden aldığınız veriyi müzik sistemi ekranında gösteriyor. Araç büyük
olunca oldukça işe yarıyor. Vites kolu çevresinde bir düğmeden iptal
edebilirsiniz. Aracı geri vitese aldığınızda devreye giriyor ama eğer geri
manevra yapmadan park edecekseniz de düğmeye basarak manuel devreye
alabilirsiniz. Tabi sadece 1. Viteste iseniz. Ayrıca bu sistem çalışırken müzik
sisteminin sesi otomatik kısılıyor.
-
Far-yağmur sensörü: bildiğiniz şeyler.
-
Dönüş farları: sis farına iliştirilmiş köşeleri
dönerken yanıp o tarafı aydınlatan bir sistem. Çok karanlık ve de bilmediğiniz
yerlerde iş yaparken iyi.
-
Gündüz farları: otomatik far sistemi kapalıyken
devrede. İsterseniz kapatabiliyorsunuz.
-
Çift bölgeli klima: kliması genel anlamada
başarılı. Motor küçük diye olsa gerek ısıtma performansı harika değil.
Soğuturken çekişe etkisi fazla değil. Klimanın çift bölgeli olması aman aman
bir işime yaramıyor. Ön kol dayamanın arkasından arka sıraya da hava üfleyen
ızgara olması güzel.
-
12V çıkışlar: Küllüğün yanında, Arka sıra hava
ızgaralarının altında ve bagajda mevcut. Yeter yani.
-
Elektronik Park freni: Aracı P’ye aldığınızda
zaten devreye giriyor. Estetik olması yanında unutma ve az çekme gibi bir şeyi
dert etmiyorsunuz.
-
Auto Hold: fonksiyonu: Yine vites kolu yanında
bir düğmeden iptal edilebilen sistem Hill holder gibi ama değil. Fren mahareti
ile tam durma sağlandığında devreye giriyor. Park freni gibi kendiliğinden
frenleri sıkmaya başlıyor. Siz ayağınızı frenden çekseniz bile gaza basılıp
araba ileri atılana kadar frenlemeye devam ediyor. Hatta biraz zorlanması
gerekiyor devreden çıkması için. Yani gaza ay yüklenirseniz garç edip
nazlanarak devreden çıkıyor. Ve bunu düz yolda dahi yapıyor.
-
Yol bilgisayarı: yağ sıcaklığı, gidilen yol,
seyahat süresi, ortalama tüketim, anlık tüketim, bakıma ne kadar var, kalan
yakıtla gidilebilecek menzil, hızınız (kadrandaki ile aynı değil gibi) ,şu an
çalan parça bilgisini verebiliyor. Düğmesi direksiyonun sağında ve 5 düğmeli
sistem içinde menülerde gezinmek de mümkün. Araç duruyorken çeşitli setuplar yapılabiliyor.
Tüketim bilgisi tutarlı ancak 2 ayrı hafızaya sahip yol bilgisayarında (birisi
son kullanımda olan diğeri ise uzun vadeli) değerler sıfırlanabiliyor ancak 99
saatten sonra uzun vadeli olanın da kendini otomatik sıfırlaması olmamış.
-
Cruise Control: Kadrandan devrede olup
olmadığını ve hangi hıza ayarlı olduğunu görebiliyorsunuz. Son ayarladığınız
değere tekrar gidebileceğiniz gibi 1’er 1’er ya da 10’ar 10’ar arttırıp
azaltabiliyorsunuz. Sistem kollu çalışıyor alışma istiyor düğmelilerden sonra
(Ford Fiesta, Mitsubishi Lancer 1.8 ve Subaru Impreza ’da hep direksiyon
üzerinde butonlu idi.).
-
Yan ayna altında ışıklandırma: Arabadan
indiğiniz zaman kapının altına denk gelen yeri aydınlatan ayna altına monteli
bir ışıklandırma. İşe yarıyor diyebilirim.
-
Marş sistemi: Aynı Renault Card sistemi gibi ama
daha dar ama daha kalın bir anahtarımız var. Üzerinden kapıları-camları açıp
kapatabiliyor, bagajı sadece açabiliyorsunuz (bu arada bagaj açılında
kendiliğinden ardına kadar açılıyor) içeride pil bitme durumuna karşı kapı
açmak için gizli anahtar da var. Bu anahtarımsı aleti direksiyonun yanındaki
yuvasına yerleştirip frene basılı halde üstüne bastırınca araç marş alıyor.
P’ye almadan komple çıkaramıyorsunuz ancak üzerine basında giderken bile motoru
durdurabiliyor (evet denedim) Renault Megané’larda çıkarıp cebinize bile
koyabiliyordunuz aleti (vale fonksiyonu). Arabayı kilitlerseniz içeriden çıkmam
mümkün değil bu arada.
-
Tek dokunuşlu sıkışma önleyicili camlar: Evet
tek dokunuşlu ama sıkışma önleyicili kısmı biraz tartışmalı. Hassas bir tuşu
var ve de yanlışlıkla sıkışma önleyicisiz şekilde de tam güç kapanabiliyor aman
diyeyim.
Başa ne söylenebilir. Haliyle baş, diz, arka diz, arka baş mesafeleri
fazlasıyla yeterli, bagaj zaten hangar misal. Aracın sağında solunda hep krom
kaplama şeritler var ve pahalı gösteriyor. Sürerken genelde size fazla kimse
bulaşmıyor. Selektör yapan anca A6 Q7 sahipleri filan oluyor. Diğerleri
sağınızdan geçip gidiyorlar. Kimse bulaşmıyor diye mi bilinmez sizin de canınız
hiç öyle atraksiyon yapmak istemiyor. Patron arabası işte. Binim bir yerden bir
yere sesiz, rahat ve güvenli biçimde ilerleyeceksin. Kendi adıma bu araba için
belki bir 10 senem var. Sıfır Km halleri için konuşursak Lancer ile aralarında
30 bin liralık bir fark yok. Fark var evet ama 30 bin lira etmez. O da VW adına
ödenmiş oluyor herhalde.
İlerleyen dönemde ekstra bir şeyler gerekirse yazımı güncelleştiririm.